Şirket-i Hayriye Kaptanları

Şirket-i Hayriye'nin Gizli Kahramanları : Kaptanlar

Şirket-i Hayriye’nin tarihi boyunca kuşkusuz bütün çalışanları içinde kaptanları, İstanbul ve özellikle, Boğaziçi sakinlerince yakından tanınan bazen abartılı da olsa bugüne ulaşmış hoş öykülerin kahramanlıydı. Şirket-i Hayriye, dönemin deniz adamları için bir okul görevi üstlenmiş gibiydi. İdareye vasıfsız gemici olarak giren elemanların çoğu kişisel yetenekleri sayesinde hızla ilerlediler, kaptan ya da çarkçı oldular. Şirketin kaptanları, dirayetli, tecrübeli ve çoğu da şirkette yetişmiş kişilerdi. Hemen hemen hiçbiri “mektepli” değildi. Çoğu renkli, özellikleri olan kişilerdi. Halk onları sayar, severdi. Görevlerinde gösterdikleri dikkat ve titizlik, bunca yıl büyük bir kazaya yol açmadıklarından anlaşılır. Her dakika yön ve gücünü değiştiren Boğaz akıntıları, gerek seyir gerekse yanaşma manevraları sırasında rüzgârların etkisi; sis, tipi gibi kötü hava şartları göz önüne alınırsa, Boğaz’ da vapur kullanmanın zorluğu daha iyi anlaşılabilir. Yelkenli gemilerin, acemi kayıkçıların ikide bir yol üstüne çıkmaları da cabası…

Şirket-i Hayriye’nin ilk zamanlarda, bütün kaptanları ve çarkçıları çoğu Rum olmak üzere, gayrimüslimdi. İlk kaptan, Louis Goujan, bir Fransız’dı. Zaharaki, Nikolaki, Dimitri, Marko ve Yorgaki kaptanlar, yelkenli gemi kaptanlığından yetişmişlerdi. Şirket-i Hayriye’nin gayrimüslim kaptanları arasında; Palas, İstefanoviç, Karava, Franoviç, Petriçeviç, Kozma, Engli, Konstantinidi, Petri, Sinudi, Niko ve Aleko kaptanlar sayılıyor. Şirket-i Hayriye vapurlarında kaptanlık yapan baba-oğullar da bulunuyordu. Otuz dokuz yıl şirket vapurları ile Boğaziçi’nde zigzag seferleri yapan Palas Kaptan ile Yorgaki Kaptan baba-oğuldu. İstefanoviç ile Aleko kaptanlar da baba-oğuldu. Şirketin ilk Müslüman kaptanı, lostramoluktan işe başlayan Beykozlu Rıza Ömer Kaptan’dı.

Şirket-i Hayriye vapurlarında, Müslümanların kaptanlık yapmaları da tartışma konusu olmuştu. Şirketin gelişmesine tanık olan Karadenizli kaptanlar, kendilerinin de şirket vapurlarında kaptan olarak istihdam edilmelerini talep etiler. Ancak, bu geleneksel yöntemler ile gemicilik yapan kaptanların şirket vapurlarını yönetemeyeceklerini düşünen, devrin genel müdürü Hüseyin Haki Efendi, “Ben can taşıyorum. Emniyet ve itimadımı haiz olmayanı istihdam edemem.” diyerek bu başvuruları geri çevirdi. Zaman içinde, Şirket-i Hayriye kaptanları arasında, Müslüman olanların sayısı arttı. Müslüman kaptanlar arasında, Salih, Kıbrıslı Mehmet, Eyüp, İshak, Hacı Mehmet, araba vapuru kaptanı Hasan, Osman, Seyfettin, Hacı Hasan, Mustafa Hacı Esat, Ziya, Sezai, Şeref, Fehmi, Tahsin, Hayri kaptanlar anılıyor.

Bir Macaroviç Kaptan Vardı....

Uzun favorileri ile Macaroviç Kaptan, ilgi çekici biriydi. 1870’ten 1905’e kadar aralıksız 35 yıl şirketin vapurlarında çalıştı. Çenesinin altındaki iki tutam beyaz sakalı yüzünden adı Sakallı Kaptan’a çıkmıştı. Çok sevdiği seter cinsi köpeğini yanından ayırmaz, sırtında pöstekiden yapılmış gocuğuyla, daha uzaktan hemen tanırdı. Bir başka özelliği de midesinden ağzına naklettiği bir maddeyi durmadan çiğnemesi, sonra yeniden midesine indirmesiydi.

Bir kış gününde, Ortodokslar’ın geleneksel haçı suya atma töreninde bu Macaroviç Kaptan’ın başına gelenler şöyle gelişir:
Macaroviç Kaptan, o gün vapuruyla Arnavutköy önlerine kadar gelmiş. İskeleye yanaşacağı sırada da, sandallarda az sonra denize atlayacakları için soyunduklarından zağar gibi titreşen Rum delikanlıları toplanmışlar, köy papazının haçı suya atma hazırlığını yapmasını izliyorlar.

“…Kayıklar içinde sırmalı ruhani cübbe giymiş papaz haçı suya atar atmaz, tören gereği, etrafındaki kayıklardan haçı sudan kurtarmak için denize atılan gençleri gören Macaroviç’in köpeği yaradılışı gereği kendini birden denize atmış, insandan fazla yüzme yeteneğine sahip olduğu için de dindar palikaryalardan önce haçı ağzına alarak karaya çıkmış. Arkasından koşan halkın velvelesinden korkan köpek, kaptanın oturduğu Bebek Semti’ne doğru koşmaya başlamışsa da, sonra ürkerek haçı ağzından attığı gibi dağlara kaçmış..”

Törenden sonra köpekten hıncını alamayan dindarların hışmına uğramaktan korkan Macaroviç Kaptan, geceleri vapuru terk edip evine gitmekten korktuğundan, günlerce şamandıraya bağlı vapurunda kalıyor.

Çengelköy'ün Sebzevatından, Beylerbeyi'nin Teşrifatından, Kuzguncuk'un da Haşaratından

Şirket vapurlarının Boğaziçi’nde bulunan sık iskelelere uğrayarak, yolcu indirip bindirmesi, bu vapurlara halk arasında “dilenci vapuru” denmesine neden oluyor. Bu indi bindilerin uzaması, seferlerin de uzamasına yol açıyor. Şirket-i Hayriye’nin tanınmış kaptanlarından Ömer Kaptan’ın gerçekleştirdiği seferlerin gecikmelere uğraması, şirket yönetiminin dikkatini çekiyor ve kendisinin bilgisine başvuruluyor. Ömer Kaptan, seferlerin uzamasına ve gecikmesine ilişkin olarak, mizahi bir üslupla “Efendim, Çengelköy’ ün sebzevatından, Beylerbeyi’nin teşrifatından, Kuzguncuk’ un da haşaratından… Bunlar olmasa gecikmek ne demek, vaktinden önce bile Köprü’ ye varırım!” yanıtını verir. Bu yanıtı daha da açıklaması istendiğinde ise “Çengelköy bilindiği gibi bağlık, bahçelik bir köy. Halk yetiştirdiği hıyarı, patlıcanı İstanbul’a hep vapurlarla indiriyor. Sepetlerin, küfelerin yüklenmesi epey vakit alıyor, böyle olunca da vapurun hareket saati gecikiyor. Beylerbeyi de bilindiği gibi teşrifat meraklısı yaşlı beylerin, beyzadelerin semti. İskele girişinde iki kişi karşılaşsa, ‘Siz buyurun!’, ‘Rica ederim, önce siz buyurun!’, ‘İstirham ederim. Siz varken, bize mi düşer! Siz buyurun’ diye yol vermelerinden yolcuların vapura girmeleri hayli zaman alıyor! Efendim, malum üzere, Kuzguncuk kalabalık Musevi ailelerinin oturduğu bir köy. Anası, babası, kızı, oğlanı, konu komşusu sürüsüne bereket. Öyle bir hücum ediyorlar ki vapura, bir türlü arkası gelmek bilmiyor. Şimdi anlatabildim mi sebzevattan, teşrifattan ve haşarattan niçin geciktiğimi?” biçiminde açıklama yapıyor.

Martı Görünce Yolunu Değiştiren, Yumurtayı Kırmadan İskeleye Yanaşan Kaptanlar

Şirket-i Hayriye kaptanları, usta denizcilikleri ile ün salmışlardı. Bunlardan biri de aslen bir İngiliz olan George Kaptan’dı. Hiç kaza yapmadığı belirtilen George Kaptan’ın, izlediği rota üzerinde suya konmuş bir martı görse yolunu değiştirdiği söyleniyordu. Kadri ve Gürcü İbrahim kaptanların, denizde yalılara sürünürcesine seyrederken, ikram edilen kahve fincanını veya tepsiyi aldığı anlatılıyordu. Kadri Kaptan’ın yanında yetişmiş olan Sezai Kaptan’ın ise ipe bağladığı yumurtayı vapurdan denize sarkıttığı ve yumurtayı kırmadan iskeleye yanaştığı belirtiliyordu. Şirket kaptanlarından yaşlılık nedeniyle gözleri görmeyen birinin, vapuru kimsenin yardımı olmaksızın Vaniköy iskelesinden hareket ettirerek, Çengelköy iskelesine yanaştırdığı da rivayet olunuyor. Bütün bu anlatılanlar, abartı paylarının çok yüksek olmasıyla beraber, halkın gözünde Şirket-i Hayriye kaptanlarının yarattıkları güvene dair fikir vermesi açısından değer taşıyordu.

Kahraman Kaptan: Eyüp Kaptan

Şirket-i Hayriye kaptanlarından Eyüp Kaptan, Boğaziçi’ni çok iyi bilmesi ile tanınmıştı. Boğazın akıntılarını, hangi iskeleye ne zaman yanaşılacağını ve nerede kıyıya yaklaşılabileceğini iyi bilen Eyüp Kaptan, 26 Ekim 1915 tarihinde Beykoz’dan bini aşan yolcu dolu olan 66 numaralı Boğaziçi vapuru ile yol alırken, akıntının sürüklemiş olduğu bir Rus mayınına rastlıyor. Mayın vapura çok yaklaşınca, fark edildiği için yolcular arasında panik yaşanırsa da Eyüp Kaptan usta manevrası ile vapuru ve yolcuları büyük bir faciadan kurtarıyor. Bu olaydan sonra, Eyüp Kaptan minnet duyguları ile anılır. 6 Aralık 1918 tarihinde, Köprü’den Boğaziçi yönüne yaptığı bir sefer sırasında, yine mayına rastlayan Eyüp Kaptan Vaniköy İskelesi’ne uğramadan Kandilli iskelesine yanaşarak yolcularını indiriyor. Vaniköy’e de mayın görüldüğüne ilişkin haber vermek üzere bir gemici gönderilirse de bu gemici Vaniköy’e varmadan mayın Vaniköy İskelesi’ ne çarparak patlıyor. İskele büyük hasar görüyor. Yolcularını Vaniköy yerine Kandilli’ye indiren Eyüp Kaptan ustalığını göstererek bir kez daha can kaybını önlüyor.

Bir Başka Kahraman Kaptan Hayri Kaptan'ı Mustafa Kemal Paşa Kutluyor

Usta denizciliği ile tanımış ve Boğaziçi halkının sevgisini kazanmış bir diğer Şirket-i Hayriye kaptanı Hayri Kaptan’dı. Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra, Romanya’dan iaşe sevkiyatında bulunan Şirket-i Hayriye vapurlarından 39 numaralı Neveser’ in kaptanı olan Hayri Kaptan’a, vapur Köstence Limanı’nda bağlıyken, bir Romen tüccar Romanya’nın Osmanlı Devleti’ne savaş ilan edeceğini ve bu nedenle 28 Ağustos 1916’dan önce, Romanya’yı terk etmelerinin iyi olacağını söylüyor. Gerçekten de Ağustos’un 28’inde Romanya, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ediyor. Karadeniz’de düşman gemilerinin saldırısı sonucu batırılma tehlikesini göze alan Hayri Kaptan, beraberinde 63 numaralı Sütlüce vapuru olduğu halde, gecenin karanlığından yararlanarak denize açılıyor. Kömür yokluğundan vapurların bazı ahşap bölümlerini söküp yakarak yol alır ve İstanbul’a ulaşıyor. Hayri Kaptan, Çanakkale Savaşları sırasında da vapuruyla askeri sevkiyatta bulunmuştu. Kadıköy’den on vapurluk bir konvoy halinde hareket eden ve Çanakkale’ye doğru yol alırken, Gelibolu yakınlarında bir düşman denizaltısının torpil saldırısını, vapurunda taşıdığı altı yüz askeri, geminin bir yanına yığarak su kesimini azaltma yolu ile yara almadan atlatması, Çanakkale’de görevli Mustafa Kemal Paşa’nın kulağına kadar ulaşmıştı ve Mustafa Kemal, Hayri Kaptan’ı bu başarısından dolayı kutlamıştı.

Hayri Kaptan'ın Fenerbahçe Sevgisi : Sarı Lacivert Can Simitleri

Hayri Kaptan’ın cesur kişiliği, otuz beş yıl boyunca kaptanlık yaptığı Boğaziçi sularında da kendini gösteriyordu. Kar, kış, sis, fırtına dinlemeyen Hayri Kaptan, bütün ısrarlara karşın seferlerini aksatmıyordu. Bu özelliği ile de Boğaziçi halkının güven ve sevgisini kazanmıştı. Hayri Kaptan’ın bir diğer özelliği ise Fenerbahçe futbol takımının taraftarı olmasıydı: Bu tutkusu, yönetimindeki vapurun kırmızı-beyaz boyalı can simitlerini, sarı-lacivert renklere boyatmaya kadar gitmişti.

Halkı Vapur Düdüğüyle Selamlayan Şeref Kaptan

Boğaziçi halkı tarafından tanınan ve sevilen bir diğer Şirket-i Hayriye kaptanı, kıyıdaki halkı düdük çalarak selamlayan Şeref Kaptan’dı. Boğaziçi’ndeki bütün okul öğrencilerinin, özellikle, Ortaköy’deki Galatasaray ve Kabataş Erkek Lisesi öğrencilerinin tezahüratı ve kaptanın düdük ile verdiği karşılıklar, yakın zamana dek taşınmıştı. Bu bir gelenek halinde, 1980’lerin ortalarına kadar okul öğrencileri arasında devam etmişti. Genç sayılabilecek bir yaşta önce hastalanan, sonra felç olup görevinden ayrılmak zorunda kalan Şeref Kaptan, vefatından sonra çalıştığı son vapur olan 74 numaralı Altınkum ile Beykoz mezarlığına taşındı.

Halkın İlgi Odağı, Manevra Ustası Kaptan : Süreyya Kaptan

Şirket-i Hayriye’nin Boğaziçi halkının ilgi odağı olan kaptanlarından biri de Süreyya Kaptan’dı. 1930’larda şirketin düzenlediği mehtap gezilerinde birinde yönetimindeki 71 numaralı Halas vapurunu, önce Çengelköy İskelesi yerine, kıyıdaki salaş gazinolara yanaştıran, ardından Beylerbeyi’nde kıyıdaki bir kahveye baştankara ederek yanaşan ve yaptığı manevralarla yolcuların hayranlığını kazanan Süreyya Kaptan, cambaz misali usta manevralar ile vapurunu kullanmasına karşın, tatsız olaylarla da karşılaşmıştı. Bir keresinde, Anadolu Kavağı iskelesine yanaşırken hava muhalefeti nedeniyle baş omuzlukla iskeleye hızlıca bindirmiş ve iskele çökmüştü. Ancak kazada ne yaralanan ne de canını kaybeden olmuştu. Kazadan dolaylı olarak zarar görenin, Anadolu Kavağı sokaklarında başıboş gezen ve çarpışma sonucu çıkan gürültüden korkan merkeplerin hücumuna uğrayan bir bakkal dükkânı sahibi olduğu anlatılıyordu.

"Beybaba" Lakaplı Tahsin Kaptan

“Beybaba” olarak anılan ve Boğaziçi halkının sevgisini kazanmış olan Tahsin Kaptan, uzun yıllar, 63 numaralı Sütlüce vapurunun süvariliğini yapıyordu. Vapurda yatıp kalkan Tahsin Kaptan’a dostları “63’ün nikâhlısı” adını da verirler. Tahsin Kaptan da Şirket-i Hayriye’nin birçok kaptanı gibi Birinci Dünya Savaşı yıllarında askeri sevkiyat amaçlı seferlere katıldı. Bir keresinde, 62 numaralı Hünkâr İskelesi vapuru ile Tekirdağ açıklarında seyrederken, yanıltmak için Osmanlı Bayrağı çekmiş olan, ancak, aslında İngiliz donanmasına ait bir denizaltının “Dur!” uyarısına uymayan, Tahsin Kaptan, vapuru batırılmaktan kurtarmak için Tekirdağ İskelesi yakınında baştankara ederek karaya oturtmuştu. Top mermisinden oluşan yük karaya çıkartılmıştı. Bu arada, İngiliz denizaltısının torpil saldırısı sonucu Hünkâr İskelesi vapuru, makine dairesinden aldığı isabet ile büyük hasar görmüştü. Son dakikalara kadar vapurdan ayrılmayan Hayri Kaptan ise hem mürettebatını hem de taşınan değerli yükü kurtararak, büyük yararlılık göstermişti.